Kanser tanısı almış, bu hastalığı kabullenememiş, neden ben, ben kime ne yaptım sorularının havalarda uçuştuğu, yas evrelerinin bazen birinin bazen hepsinin yaşandığı bölümdür onkoloji.
Bende hayatın ne kadar acımasız olduğunu onkoloji bölümü sorumlu hemşiresi iken onkoloji bölümü koridorlarında öğrendim. Yaşadığımız zorlukların ne kadar anlamsız olduğunu burada anladım. Duyguları kendimize yükleyip bunların içinden çıkmak hiç kolay olmadı, hele ki yönetmen gereken bir ekip ve polyannacılık oynaman gereken hasta ve hasta yakınları varken…
Uzun süredir tedavi gören ve artık terminal döneme girmiş Meme CA (birçok organa metastaz yapmış) bir hastam vardı. 29 yaşında daha çok genç. Eşi ile onun hikâyesi bambaşkaydı. Çok severek evlenmişler, dünyaya iki evlat getirmişler. Biri 5, diğeri daha 3 yaşında. Bitmeyen tedaviler, kemoterapiler, immünoterapiler derken yolun sonu gelmişti.
Eşi her şeyin farkında, bitmeyen aşkla ve umutla onu hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Her süreçte yanındaydı. Her doğan yeni günde umutlarını yitirmek istemedi. Savaşacağız derdi hep…
Doktorlar, hemşireler hepimiz tüm hastalara yaklaştığımız gibi yapılan süreçlerde bilgilendirdik onları. Artık sona yaklaştığını hissetmişti, bir gün günlük yaptığımız bakımlarda ben artık yolun sonuna geldim, çocuklar sana emanet deyip eşine ağlamaya başladı. Dinmeyen ağrılar ve acılar. Uyguladığımız tedavilerden artık yanıt almadığının farkındaydı kendisi de eşi de. Her odadan çıktığımızda hislerimizin tarifi bile yoktu.
Beklenen gün gelmişti. Hastamızı sabah saatlerinde kaybetmiştik. Eşi perişan oldu ve bu süreçte neler yapılacağını sordu. Tüm süreçlerde yanında olmak istedi.
EX olan hastaya tüm bakımlarını eşi kendisi yapmak istedi. Tüm vücudunu bize dokundurmadan ağlayarak dua ederek sildi, kuruladı, öptü, kokladı ve ona her yaşattığı gün için şükürler etti, teşekkür etti. Tabi ben tüm soğukkanlılığım ve yönetici kimliğim ile sabırla bekledim. Boğazım düğüm düğüm, onları izlerken çok derinlerdeydim…
Sonra morga kadar bizimle gelip “Seni yarın gelip alıp Rabbime teslim edeceğim. Sonsuz sevgiler canım karım” deyip eşi ile vedalaştı.
O an anladım ki hemşire olmak ayrıcalıktı, özellikle onkoloji hemşiresi olmak…
Onkoloji bölümünde çalışıyorsan eğer hastaların artık senin ailen gibi oluyor, onlar ile birlikte üzülüp, onlar ile birlikte seviniyorsun. Her sona yaklaştığında kendini istemeden hastanın yerine koymak, empati yapmak. Hasta yakınları ile biten bir hayatın arkasında bırakılan birkaç parça eşyanın odadan çıkışını izlemek…
Bir yandan mesleğini layıkıyla yerine getirmeye çalışırken bir yandan da bu zorluklarla nasıl başa çıkılacağını senden öğrenmeye çalışan ekibine rol model olmaya çalışmak…
İnsan hayatına dokunan en kutsal meslek “Hemşirelik”.
Hazırlayan : Nilgün Açıktuna
Acıbadem Maslak Hastanesi
Klinik Sorumlu Hemşiresi