Eylül’de evleneceklerdi! Hayallerini gerçekleştirmek için hazırlıkların büyük bir kısmı tamamlanmış, eşyaların çoğu alınmış, ev tutulmuş, perdeler de asılmıştı düğüne 4 ay kala.
Güneşli bir Mayıs ayıydı. Gece nöbeti için hastaneye gitmek üzere hazırlanmaya başladım. Meslek hayatımda başıma gelen en acılı hikayeye şahit olacağımı nereden bilecektim.
Nöbet saatine yakın hastaneye girdim. Genel Yoğun Bakım Ünitesi’ne geldiğimde 4 hasta vardı. Ekip arkadaşlarım gelmeden önce bu gece beni nasıl bir nöbet bekliyor diye, hastaların dosyasına ve tanılarına baktım.
Sakin ve rutin bir nöbeti teslim almış, yemekhaneye gidip yemek yemeğe başlamıştım ki; mesai arkadaşım Çiğdem’in ‘’acil buraya gelmen lazım 112 aradı, bir hasta geliyor’’ sözleriyle irkildim, apar topar yoğun bakım ünitesine attım kendimi.
Hızlıca yeni gelecek olan hastanın yatağını ve malzemelerini hazırladım. Sabırsızlıkla hastanın gelişini beklerken, acı acı çalan telefondan hastanın geldiğini anladık.
Ambulansta ilk müdahalesi yapılarak getirilen Bahadır’ın hikayesi hepimizi derinden üzmüştü. Selvi boylu, çok yakışıklı, kirpikleri de boyu kadar uzun bir delikanlıydı. Adalar’da yüzerken sığ denize balıklama atlamış, boynunda kırıklar oluşmuş ve ayaklarını hissetmiyordu. Nişanlıydı, Eylül’de evleneceklerdi. Nişanlısının “ne zaman ayağa kalkacak” sorusu karşısında ne diyeceğimizi bilemiyorduk. Birbirimize bakıp çaresi olmayan bu durumu, hayata veda edene kadar boyundan aşağı tüm bedenini oynatmadan yatak içinde kalacağını nasıl anlatacağımızı bilemiyorduk. Annesi sürekli evladının ayaklarını öpüyor, “bu ayaklara can gelecek, yürüyeceksin, gerekirse senin ayakların olacağım evladım” diyerek onu hayata bağlamaya çalışıyordu. Annesi görünüş olarak Bahadır’ın tam tersiydi; boyu kısa, elleri küçücüktü.
Onun en mahrem yerlerine bakım verirken yüzündeki utancı silmek için elimden geleni yapsam da olmuyordu, kendini mahçup hissettiği her halinden belliydi.
Kuadripleji-omurilik felci gün geçtikçe gözümüzün önünde ilerlerken sona ne kadar yaklaştığımızın farkına vardık hepimiz. Önce bacaklarda başlayan hissizlik, akciğer kaslarına geldiğinde nefes alması zorlaştığında, ‘’Ölmek istemiyorum’ dediğinde gözlerinde ki yaşam isteğini görebiliyordum. Hayatın ne kadar değerli olduğunu, her anın kıymetini, aldığımız her nefesin önemini bir kez daha öğretti bana Bahadır’ın yalvaran bakışları.
Hastalık iyice ilerlemişti. Hayata veda ettiği gün düğününün olacağı gündü. Yavaşça süzülen son bahar yaprakları gibi huzur içinde kapattı gözlerini Eylül’de.
Hazırlayan: Uzm. Hem. Elif KARAKAŞ PATLAR
Acıbadem Kadıköy Hastanesi
Hemşirelik Hizmetleri Müdürü
Hazırlanma Tarihi: 17.05.2017