Sanat, duyguların insandan insana geçmesini sağlayarak, bireylerin duyuşsal dünyalarının ve zihinsel yetilerinin sınırlarını genişleten önemli bir besin kaynağıdır. Besin kaynağımı aramaya 8 yaşında şiir yazarak başladım, halen yazıyorum Ortaokul ve lise yıllarımda 6 yıl Kültür Edebiyat kolu üyesiydim ve okulun dört bir tarafını renklendirecek eğlenceli yazılar yazardım, gerek öğrenciler gerekse öğretmenlerle röportaj yaparak basın açıklaması gibi yayınlardım, yazma tutkum daha da çok artardı ki ben pek fazla konuşmayı sevmeyen bir öğrenciydim, topluluk önünde sunum yaparken yüzüm kızarır, sesim titrerdiJ Yazmak benim için konuşmaktı… Yazma tutkum iş hayatıma da yansıdı, hasta izlemlerini, bakım planlarını özenle hazırlardım, Hemşirelik E Dergi’de yaklaşık 6 yıl editörlük yaptımJBu tutkum ölene kadar da devam edecek eminim… 1,5 yıl kadar çok yakın arkadaşlarımla birlikte karakalem-yağlı boya çalışmalarım oldu. Çizeceğim objeye odaklanmak, kendi tarzımı ortaya koymak, görünenin ötesini resmetmek, ışığın nereden geldiğini ve ne kadar yansıdığını hesaplamak, renk tonlarının geçişlerini sağlamak hiç de kolay olmadı… Bütün bunları yaparken zihnimi boşaltıyordum ve iç görümü arttırıyordum, bir fırça darbesiyle değişiyordu hayata ve insana olan bakış açım… Gitar çalmak en büyük hayalimdi, 2 aylık bir kurs süresinde 12-13 adet parça çalmaya başladım ancak hayatıma son 6 yıldır giren tiyatro oyunculuğu nedeniyle devam ettiremedim, iyi bir müzik dinleyicisiyimdir, dinlemeyi bırakmadımJ Hasta ve yakınlarını dinlerken ya da ekip arkadaşlarımı dinlerken de müziği dinliyormuş gibi özenle, hissederek, anlamaya çalışarak dinlemeye özen gösteriyorum. Ve tiyatro… Başıma gelen en güzel şey… Hem bedensel hem de ruhsal açıdan besin kaynağım haline geldi, kendimi tanımamı sağladı, beden dili ve mimiklerimi etkili kullanmamı sağlayarak gerek iletişimde gerekse verdiğim eğitimlerde katılımcıları büyük bir enerjiyle doğru noktaya odaklamamı sağladı, ses kontrolümü, vurgulamalarımı geliştirerek doğru diksiyonla konuşmamı etkili kıldı. O utangaç ve sesimin titrediği yıllardan bugünlere baktığımda verdiğim eğitimler sonrasında aldığım geri bildirimler bilgi ve tecrübenin yanında, ses tonumun rahatlatıcı olması, enerjik olmam, doğallığım, içtenliğim, güler yüzlü olmam, konuda akıcılığı ve bütünlüğü sağlamam yönündeydi. Şuan da klinikte yöneticilik yapıyorum, hasta ve yakınlarından da ses tonum ve diksiyonumla ilgili olumlu geri dönüşler alıyor olmak beni mutlu ediyorJ
Yaptığımız her işi sanata çevirmek bizim elimizde. Öncelikle yaptığın işi sevmek ve sevdiğin işi yapmak gerek. Elini, dilini, beynini, yüreğini birlikte ortaya koymaktır sanat. Hemşirelik sanattır ve hemşire de sanatkardır. Bakım, sanatımızı ortaya koyacağımız en önemli yoldur.
45 yaşlarında kolon cerrahisi olan bir hastam vardı, ameliyat sonrası ağrısı fazlaydı, erken dönemde mobilize olması onun ağrısını hafifletecekti ancak çok isteksizdi. Her odaya girdiğimde yürümesi gerektiğini söylüyordum ancak hep aynı cevabı alıyordum “lütfen daha sonra”. Birkaç kez bu şekilde cevap aldıktan sonra onu ikna etmenin başka yollarını ararken öyküsünde dikkat çeken bir bilgiyi yakaladım, mesleği… Banka müdürü idi, çok genç bir müdürdü. Onunla sohbet edeceğim ve dikkatini dağıtacağım bir konu idi, konuşma esnasında hastalıklı görünmek istemediğini, bugüne kadar takım elbisesiz sokağa çıkmadığını esprili bir dille anlatmaya başladı. Bir de üstüne üstelik 3 tane dren ve üriner kateteri vardı üzerinde… Aklıma bir fikir gelmişti, dolabında takım elbisesi olup olmadığını sordum, “Var tabiî ki de” dedi. “O zaman sizin takım elbisenizle yürümenizi sağlayabilirim ancak vücudunuzdaki bağlantıların takım elbisenin içerisinden dışarı çıkması gerek, elbiselerinizden birini feda edebilir misiniz” diye sordum, biraz düşündükten sonra gülümseyerek “evet” dedi. Dren ve üriner kateter bağlantılarının takım elbiseden dışarı çıkacak şekilde ilgili yerlerini makasla kestim, dışarı çıkardım ve hastayı takım elbisesi ile koridorda yürüttüm, o kadar mutlu ve şaşkındı ki anlatamam, halen dün gibi aklımda… Ağrısı hafiflemişti, yüzü gülüyordu, hatta gözlerinin içinin gülümsediğini hissediyordum, ne zaman karşılaşsak uzaktan bakıp el sallıyordu yine gülümseyerek… O gece nöbetimde hem hastamın ağrısını azaltmış hem kendini iyi hissetmesini sağlamış hem de yürümeye ikna ederek olabilecek komplikasyonlara karşı korumuş oldum. Küçük fakat etkisi büyük bir dokunuştu benim için. Hasta odasına girdiğimde sadece fiziksel sorunları değil psikolojik etkilerine de baktım ve bakmaya da devam ediyorum.
Sanatla birlikte; kişisel tecrübelerimin farkındayım, hayata ve insana bakış açım değişti, algım ve anlayışım gelişti, empati becerim arttı, hayatım anlam kazandı, AN’ı yaşamaya odaklandım ve odakladım, kişisel olarak iyileşiyorum, hayal gücüm gelişti, yaratıcı fikir üreticiliğim arttı, sevecen, hümanist ve profesyonel gelişime odaklı sanatla öğrenme-öğretme stratejileri geliştiriyorum.
Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
Bu güne kadar yüzünde tebessüm uyandırdığım bütün kalplere selam olsun.
Hazırlayan: Uzm. Hem. Kıymet YILMAZ
Acıbadem Altunizade Hastanesi
Sorumlu Hemşire
Hazırlanma Tarihi: 15 Kasım 2018