Henüz 32 yaşında, yeni evliyken, balayına gideceği gün havaalanında bu hastalığa yakalandığı için çok karamsardı. Adeta hayata küsmüştü. Kimseyle konuşmak ve görüşmek istemiyordu. Kendimi onun yerine koysam havaalanına Roma’ya tatile gittiğini sanan ancak Gullian Barre olduğumu öğrenen bir genç olarak farklı hissetmezdim.
Sabah saatlerinde gelmişti servise. Başı hariç vücudunun hiçbir yerini oynatamıyordu. Yaşadığı şokun etkisiyle olsa gerek donuk bakıyor ve çaresiz görünüyordu. Onun gibi ben de ilk defa bu hastalıkla karşılaşmıştım. Tek fark, onun vücudu benim ise ruhum tutulmuştu o an. Ne olursa olsun bu hastalıkla baş edecektik birlikte, inanıyordum!
Prednol ve Kiovig tedavisi uygulanmaya başlanacaktı. Fakat hastamız bu tedaviye karşı çok tepkiliydi ve bu tedavinin onun için zor bir süreç olacağını düşünüyordu. Nedenini sorduğumda; kortizon tedavisinin yan etkilerini internetten araştırdığını ve tedavinin uygulanmasını istemediğini ifade etmişti. Tedaviye bağlı kilo artışının olacağını düşünüyordu. Zaten hareket edemediğini, kilo almasıyla bunun daha çok zorlaşacağını ve buna bağlı olarak da basınç yaralarının oluşacağını sanıyordu. Daha fazla ve doğru bilgiye ihtiyacı olduğunu o zaman anladım. Hekim ve diyetisyeni ile beraber verdiğim eğitimlerle o da anlamıştı bu ilaçlara gerçekten ihtiyacı olduğunu. Yalnız olmadığını ve bu yolculukta onunla beraber olduğumuzu hissetmişti ki üç gün sonra tedavinin uygulanmasını kabul etmişti. Hastaya düzenli olarak kiovig tedavisi ve kortizon tedavisi uygulanmaya başlandıktan sonra hastanın gün geçtikçe o ilaca olan umudu artmıştı, başına gelenlerden dolayı kızgınlıklarına rağmen. Bir gün “ilaç tedavisi bittiğinde hemşire çağrı cihazına babam yerine ben basacağım” diyerek kendine hedef koymuştu. Diğer yandan fizik tedavi ve rehabilitasyon desteği başlanmıştı. Hastanın önce ayak parmak uçlarında hareket başlamış, gün geçtikçe bacağını kendisine doğru çekmeyi başarmıştı. O kadar mutlu olmuştum ki, anlatamam… Her gün, neredeyse her saat vücudunda değişiklikler oluyordu… Büyük bir sabır ve dikkat gerekiyordu… Uzun ve yoğun devam eden tedavi süreci sonrasında kollarını da havaya kaldırmaya başlamıştı fakat henüz yemeğini kendisi yiyemiyordu.
Ailesi dinlenmek üzere eve gittiği bir anda odasından gelen çağrı zili beni çok heyecanlandırmıştı. Hemen odasına gittim. Bana gülümseyen gözlerle “Hemşire Hanım serumum bitti” dedi. Hedefini gerçekleştirmişti ve zile ilk defa basmıştı, mutluluğu gözlerinden okunuyordu… Aman Allahım, bu nasıl bu nasıl bir his böyle! Yüreğim kıpır kıpır, durdurmakta zorlanıyorum kendimi, havalara zıplamamak için! Ne olursa olsun bu hastalıkla birlikte baş edeceğimize inanmıştık! Sevincine ortak olabildiğim için çok mutluydum.
Kıovig tedavisi sonlandırılmıştı ve sadece kortizon tedavisi devam ediyordu. Kendi kaşığını bile tutamadığı, yemek için başka birine ihtiyaç duyduğu günler yavaş yavaş geride kalıyordu. Gün geçtikçe yatak içinde oturmaya, hatta yatak dışında oturmaya başlamıştı. Mause tutabiliyor ve bilgisayar kullanabiliyordu. Şirketteki işlerinin takibini yapmaya başlamıştı. Mail kutumu bir gün açtığımda ne göreyim! Hastamızın teşekkür mesajı atmasını beklemiyordum bizlerden mail adreslerimizi istediğinde… Ancak o bunu da başarmıştı ve hepimize ayrı ayrı teşekkür mailini kendi elleriyle yazabilmişti. Bundan daha güzel ne olabilirdi ki! Evet, biz inanmıştık başaracağımıza!
Hastamızın geldiği ilk gün ve şuanda geldiği noktayı düşündüğümde gözümün önünden bir film şeridi geçti o an… 60 günün sonunda artık eve dönme heyecanı başlamıştı. Evde tedavisinin ağızdan alınan ilaçlar ile devam edeceği, ilaçlarını alırken nelere dikkat etmesi gerektiğini, nasıl beslenmesi gerektiğini içeren taburculuk eğitimimizden sonra hastamızı tekerlekli sandalye ile eve taburcu etmiştik.
Aradan bir ay geçtiğinde kontrol için gelmişti ve artık ayakta durmaya başlamıştı, hatta birkaç adım bile atıyordu. “Siz olmasaydınız bu sonuca ulaşabilir miydim? İlaçlarımı almaya ikna etmeseydiniz böyle olmayacaktı, dileyin benden ne dilerseniz” dediğinde bakımın mucizevi gücünü anladım. Onu böyle görmek, hayatına dokunmuş olmak ve iyileşme sürecinde yer almak bizleri çok mutlu etmişti.
Birlikte öğrenmiş, birlikte üstesinden gelmiştik bu hastalığın. Artık ne onun vücudunda ne de benim ruhumda tutulma vardı…
İnanmaktı başarmanın ilk adımı, vazgeçmeden direnmek, iyi organize ekip olmak, işbirliği sağlamak, yaptığın işi sevmek, sevdiğin işi büyük bir bağlılıkla yapmak, bakımın mucizevi gücünü kullanarak hastanın fark etmesini sağlamak…
Hazırlayan: Hem. Gülin İRİBAŞ
Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi
5.Kat Klinik Eğitim Hemşiresi
Hazırlanma Tarihi: 13 Haziran 2016